Bilirkişi Raporu

Bilirkişi Raporu

Doktrinde "Hakim Yardımcısı" olarak da tanımlanan bilirkişi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.266 ve 287. Maddeleri arasındaki düzenlemelere göre  çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüşüne başvurulan uzman kişiye denir. HMK'de bilirkişilik müessesesine ilişkin bir tanım yapılmamış olmakla birlikte Bilirkişilik Kanunu m.2/f-1’de  “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü veya yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi” şeklinde bir tanım yapılmıştır. Bu makalede bilirkişinin yükümlülükleri, sorumlulukları ve bilirkişi tarafından düzenlenecek raporun kapsamı ele alınacaktır. 
 
  1. Bilirkişi Raporunun Hukuki Niteliği
  2. Bilirkişinin Sorumluluğu Nedir? Ve Sorumluluğunun Sınırları Nelerdir?
  3. Bilirkişinin Kanaat Bildiriminde Bulunması
  4. Hukuki Yorum Hakkındaki Yargıtay Görüşü

Bilirkişi Raporunun Hukuki Niteliği

Açılan bir davada mahkeme, özel veya teknik bilgiyi gerektiren durumlarda davanın seyrine yardımcı olması amacıyla bilirkişi görevlendirerek davaya konu deliller veya olay hakkındaki kanaatlerini bildirdiği bir rapor isteyebilir. Bilirkişi davaya katılmak suretiyle beyanlarını sözlü olarak sunabileceği gibi rapor halinde de düzenleyebilir. Bilirkişi incelemesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda, ispat ve deliller başlığı altında düzenlenmektedir. Ancak burada delil niteliği taşıyan bilirkişinin kendisi değil, hazırlamış olduğu rapordur. Aynı zamanda bilirkişi raporu takdiri delil olarak kabul edilmektedir. Zira HMK m. 282’de “Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” şeklindeki düzenlemeden yola çıkılarak hâkimin bilirkişi raporuyla doğrudan bağlı olmadığı ifade edilebilir. 
 

Bilirkişinin Sorumluluğu  ve Sorumluluğunun Sınırları

Hakim bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildikten sonra bilirkişi sayısını ve bilirkişinin görev alanını belirlemesi gerekir.
Hakim bilirkişiye dosyayı tevdii ederken bilirkişinin görev alanını belirlemiş olması gerekir. Bu sayede bilirkişi raporuna yönelik itirazların önüne geçerek usul ekonomisi ilkesini sağlamalıdır. Dolayısıyla bilirkişinin görev alanının ve bilirkişiye sorulacak soruların belirlenmesi oldukça önemli olup dosyanın bir bütün olarak bilirkişiye tevdii veya havalesi HMK m.273 hükmüne aykırıdır. Madde metninde "Mahkeme, tarafların da görüşünü almak suretiyle bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararında, aşağıda belirtilen hususlara yer vermek zorundadır: İnceleme konusunun bütün sınırlarıyla ve açıkça belirlenmesi, Bilirkişinin cevaplaması gereken sorular, Raporun verilme süresi." dosyanın bir bütün olarak bilirkişiye tevdi edilerek bilirkişinin dosya üzerinde hüküm kuracak şekilde bir rapor sunması hukuka aykırılık teşkil eder. Nitekim Yargıtay’ın da bilirkişinin görev alanı belirlenirken gerekli özenin gösterilmemesini bozma sebebi olarak kabul ettiği kararları mevcuttur.
 
Yarg. 12. HD 17.11.2011 tarih ve E. 2011/7352, K. 2011/22602 sayılı kararı 
 
“Somut olayda mahkeme tarafından Ankara Nöbetçi İcra Hukuk Mahkemesine gönderilen 8.10.2010 tarihli talimatta, bilirkişinin görev alanı bütün sınırlarıyla ve açıkça belirlenmediğinden, sadece imza incelemesi yapılarak dosya gönderilmiştir… O halde mahkemece yukarda anlatılan ilkeler dikkate alınarak, raporun sağlıklı ve eksiksiz olmasının teminiyle muhtemel itirazların daha işin başında bertaraf edilmesi ve dolayısıyla usul ekonomisine uygunluğunun sağlanması açısından, inceleme konusuyla bilirkişiye yöneltilecek sorular açık ve net bir şekilde tayin edilerek, dosyanın yeniden bilirkişiye tevdiiyle senedin rakam ve yazı kısımlarında tahrifat yapılıp yapılmadığının tespit edilip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde sonuca gidilmesi doğru görülmemiştir.” 
 
Bilirkişinin görev alanın belirlenmesine ilişkin tutanakta raporun verilme süresi de hakim tarafından takdir edilerek gösterilir. Ancak HMK m.274 uyarınca özel ve teknik bilginin yoğunluğu ne olursa olsun bilirkişiye raporun hazırlanabilmesi için verilecek süre üç ayı geçemez. Bununla birlikte bilirkişinin talebi ile bir defaya mahsus olmak ve yine üç ayı geçmemek üzere süre uzatılabilir. Bilirkişilik bölge kurulu, kendisinden istenilen raporu süresi içerisinde ve kusurlu olarak hazırlamayan bilirkişinin, bilirkişilik sicilinden ve bilirkişilik listesinden çıkarılmasına karar verebileceği gibi ilgili bilirkişinin uyarılmasına veya bir yıla kadar geçici süreyle listeden çıkarılmasına da karar verebilir.
 

Bilirkişinin Kanaat Bildiriminde Bulunması

Bilirkişinin görüşünü yazılı veya sözlü olarak bildirmesi hususunda hakime takdir yetkisi tanınmıştır. Bilirkişi görüşünün sözlü olarak bildirilmesine karar verilirse, HMK m. 279/f. 3 hükmü gereği, bilirkişinin sözlü beyanı tutanağa geçirilir ve tutanağın altı bilirkişiye imzalattırılır. Bilirkişi görüşünün yazılı olarak bildirilmesine karar verilmesi durumunda ise, bilirkişi görüşü rapor halinde mahkemeye verilir. Kural olarak tek bir rapor hazırlanır ve mahkemeye sunulur. Birden fazla bilirkişinin aynı konu için heyet halinde görevlendirildiği durumda da bu zorunluluk devam etmektedir. Ancak heyet halinde görevlendirilen bilirkişilerin inceleme konuları farklıysa bu durumunda her biri ayrı ayrı rapor hazırlayarak mahkemeye sunabilir
 
 Yarg. 19. HD 15.04.2005 tarih ve E. 2004/8061, K. 2005/4139 sayılı kararı
 
“Aynı konuda rapor vermekle görevli bilirkişilerin, konuları farklı değilse, işi aralarında görüşüp birlikte rapor vermeleri gerekir. Ancak aynı kurul içinde görevlendirilmiş, fakat konuları değişik olanların ayrı rapor vermeleri mümkün olduğu gibi, azınlıkta kalan bilirkişi de ayrı bir rapor verebilir. Somut olayda bu kurallara uyulmadan aynı konuda uzman olan bilirkişilerin ayrı ayrı rapor verdikleri ve birbirlerinin görüşünden haberdar olmadıkları anlaşılmaktadır. Usule aykırı olarak alınan ve yeterli olmayan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” 
 
HMK m.276/f-2 hükmünde bilirkişi raporunda yer alması gereken hususlar düzenlenmiştir. 
 
“…Tarafların ad ve soyadları, bilirkişinin görevlendirildiği hususlar, gözlem ve inceleme konusu yapılan maddi vakıalar, gerekçe ve varılan sonuçlarla…düzenlenme tarihi ve bilirkişi ya da bilirkişilerin imzalarının bulunması gerekir.” şeklinde sayılmıştır. Bunlara ek olarak Bilirkişi Yönetmeliği m. 55/f. 1’de ise görevlendirmeyi yapan merci, dosya numarası, görevlendirme tarihi ve süresi gibi hususların da bilirkişi raporunda yer alması gerektiği düzenlenmiştir.
 

Bilirkişinin Hukuki Nitelendirme ve Değerlendirmede Bulunma Yasağı

HMK m.279/f-4 hükmünde  “Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.”; aynı şekilde Bilirkişilik Kanunu'nda m. 3/f. 2 ve Bilirkişilik Yönetmeliği m. 5/f. 2 hükmünde de “Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.” şeklinde ayrı ayrı ve açıkça  bilirkişinin raporunu hazırlarken hukuki nitelendirme ve değerlendirmede bulunmaktan kaçınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu düzenlemenin altında yatan temel neden hakimin Türk hukukunu re'sen uygulamasıdır. Bu nedenle de hukuk alanı dışında ayrıca bir uzmanlığı olmayan bir kişinin bilirkişi olması yasaklanmıştır. Bilirkişinin temel görevi hukuk dışında uzmanlık gerektiren bir konuda özel ve teknik bir bilgiyi mahkemeye sunmaktır. Hukuki değerlendirmeyi hakim yapar . 
 
 
Yargıtay 15. HD 26.12.2017 tarih ve E. 2017/1913, K. 2017/4553 sayılı kararı
 
Hükme esas alınan kâr kaybı hesabı ile ilgili hukukçu bilirkişiden 20.09.2014 tarihli rapor alınmış ise de; 6100 Sayılı HMK'nın 266/1. maddesi hükmü gereğince çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verileceği ve bilirkişinin konusunda uzman olması gerektiği, somut olayda çözüm hukuk dışında özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden hukukçu bilirkişinin meslek ve sıfatı itibariyle bu konuda özel ve teknik bilgiye haiz olduğunun kabulü ve raporunun hükme esas alınması mümkün değildir.”
 
Yargıtay'ın bu hususta verdiği kararlar tutarlı değildir. Bazı kararlarında bilirkişinin hukuki görüş bildirmesi bazı yargıtay kararlarında bozma sebebi olarak nitelendirilmişse de bazı kararlarda ise bozma sebebi olarak görülmemiştir. Yargıtay 1983 yılında verdiği bir kararda hukuki bilirkişiden yararlanılmasını tartışmış, mahkemece bilirkişiden görüş alınmasını özellikle usul ekonomisi açısından değerlendirerek mahkemenin Anayasa 141 inci maddesine aykırı davrandığını tespit etmiş, ancak bilirkişiye başvurulmasını bir bozma sebebi olarak görmemiştir (4. HD, 11.1983, 8875/9339). Ancak aksi yönde, bilirkişinin hukuki nitelendirmede bulunmasının bozma sebebi teşkil edeceği yönündeki kararları daha fazladır. 
 
“...Öte yandan HMK’ nun 266. maddesi uyarınca hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Borçlunun icra mahkemesine başvurusu İİK’nun 114/2. maddesine dayalı, satış ilanının tebliğ edilmemesine ilişkin şikâyet olup, icra hakiminin genel ve hukuki bilgisi ile çözümlenmesi gerekir. Bu konuda bilirkişi incelemesi yapılarak sonuca gidilmesi hakimlik mesleği ile bağdaşmayacağı gibi yasaya aykırılık da teşkil etmektedir.” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, T. 03.07.2013, E. 2013/17721, K. 2013/24968.) şeklinde kaleme aldığı kararında HMK m. 266 yasağını kendisinden beklenildiği gibi uygulamış ve bozma sebebi olarak kabul etmiştir. 
 
Anayasa Mahkemesi Başvuru No: 2014/9977, T. 30.06.2015: 
 
...Somut olayda, başvurucu tarafından açılan alacak davasında Mahkemece davacı (başvurucu) tarafın talebi üzerine 25/11/2010 tarihli ara kararla ayrıntılı olarak hangi konuya ilişkin rapor aldırılacağı hususu da belirtilmek suretiyle dosyanın üç kişilik bilirkişi heyetine tevdi edilerek rapor aldırılmasına karar verildiği ve başvurucu vekiline masrafı yatırmak üzere gelecek celseye kadar süre verildiği, ancak davacı tarafın verilen süre içerisinde masrafı yatırmadığı, 20/01/2011 tarihli celsede tekrar davacı tarafa gelecek celseye kadar bilirkişi ücretini yatırması için süre verildiği davacı tarafça bilirkişi ücretinin yatırılmadığı, 14/4/2011 tarihli sonraki celsede de davacı tarafın bilirkişi ücretini yatıracaklarına yönelik beyanı üzerine Mahkemece bilirkişi giderini yatırmak üzere davacı vekiline 30 günlük kesin süre verildiği, ancak verilen kesin süre içerisinde de masrafın yatırılmaması üzerine, bu haliyle davanın sübuta ermediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay tarafından onanmış ve karar düzeltme talebi de reddedilmiştir. Başvurucu, yargılama süresinde karşı tarafın sunduğu delilleri ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüne kavuşturulmasıyla ilgili iddiaların derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikayeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.” 
 
 
 
Ankara Bilirkişilik Karar Bölge Kurulu Başkanlığı 2019/735 sayılı kararı,
 
Kırıkkale 4.Asliye Hukuk Mahkemesi Bilirkişilik Bölge Kurulu Başkanlığımıza hitaben yazdığı 08/05/2019 tarih ve 2018/38 esas sayılı yazıları ile; davacı SGK Başkanlığı ile davalılar arasında mahkemelerinde görülmekte olan alacak davası nedeniyle Ankara 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'ne 28/02/2018 tarihinde bilirkişi raporu aldırmak amacıyla talimat yazıldığını, Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin bilirkişi olarak SGK emekli Başmüfettişi .... atadığını, Bilirkişiden inceleme ve hesaplama yapmalarının ve rapor hazırlamalarının istendiğini, ancak sunulan bilirkişi raporunda Bilirkişilerin dosyanın özetini yaptıktan sonra Kırıkkale 1.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın bekletici mesele yapılması gerektiği sonucuna varıldığını belirttiklerini, HMK mad: 279/4'e göre bilirkişi raporunda çözümü uzmanlığı özel veya teknik bilgi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz, hakim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmede bulunamaz şeklindeki hükmüne aykırı olarak bilirkişilerin kendilerini hakim yerine koyduklarını, isimleri belirtilen bilirkişiler .............................., ................................. ve Av. ................................. hakkında gereğinin yapılmasının istenildiği, bilirkişilerin Ankara Bilirkişilik Bölge Kurulunun bilirkişilik listesinde kayıtlı bilirkişi oldukları anlaşılmıştır. Bilirkişilerin raporlarını Kırıkkale 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2018/38 esas sayılı dosyasına sunulmak üzere Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi' nin 2019/83 talimat sayılı dosyasına 25/04/2019 tarihinde sundukları, Sözkonusu 25/04/2019 tarihli Bilirkişi Heyeti raporunun sonuç ve kanaat bölümünde; "...Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin aynı fiiller için davacı sanıkların atılı suçları işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, atılı suçları işledikleri hususunun sabit olmadığı anlaşıldığından sanıkların atılı suçlardan CMK 223 2-e maddesi uyarınca ayrı ayrı beraatlerine karar verildiği, davalılara verdiği ayrı ayrı beraat kararı karşısında, Yargıtay ' ın da bu kararı onaması durumunda .............................. ve ..............................' ın Kurum zararından sorumlu tutulamayacağı kanaati hasıl olmuştur. Hukuki durum değerlendirmesi Sayın Mahkemeye ait olmak üzere yerleşik Yargıtay içtihatları gereği Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi' nin 2011/152 sayılı dosyasında, davalılar için verdiği beraat kararının Yargıtay tarafından onanması halinde, SGK'nun iddia ettiği kurum zararından davalılar .............................. ve ..............................'ın sorumlu olmadığı tespit edileceğinden; diğer bir ifade ile Yargıtay kararının bekletici neden yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır. şeklinde görüş beyan edildiği görülmüştür. Bilirkişilik Bölge Kurulu Başkanlığımıza verdikleri ortak yazılı savunmalarında; Bilirkişi heyeti olarak, tanzim ettikleri raporda görevlendirme kapsamı dışına çıkılmadığını, sadece yol gösterici Yargıtay kararlarının esas alındığını, hiçbir şekilde hukuki yorum yapılmadığını, hukuki dayanaktan yoksun şikayeti kabul etmediklerini savunmuşlardır. Bilirkişi ................................. Bilirkişilik Bölge Kurulu Başkanlığımıza verdiği 31/05/2019 tarihli yazılı savunmasında; Heyetteki görevinin SMMM olduğunu, dolayısıyla hukuki değerlendirme yapmasının mümkün olmadığını, 25/04/2019 tarihli raporlarının 6754 Sayılı Bilirkişi Yasasına uygun ve aynı zamanda verilen görev kapsamında yapılan tespitlerden ibaret olduğunu, hakkında yapılan suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
 
6754 sayılı Kanunun 3/2 maddesinde,
 
"...(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. "
 
6754 sayılı Kanunun 13/1-ç, 2 maddesinde,
 
(1) Bilirkişiler, aşağıdaki şartlardan birinin gerçekleşmesi hâlinde sicilden velisteden çıkarılır: ç) 3 üncü maddede belirtilen temel ilkelere aykırı olarak bilirkişilik faaliyetinde bulunulması. "(2) Birinci fıkranın (b), (c), (ç) ve (d) bentlerinde belirtilen hâllerde ihlalin niteliğine göre sicilden ve listeden çıkarma yaptırımı yerine uyarma veya bir yıla kadar geçici süreyle listeden çıkarma yaptırımı uygulanabilir. Hükümleri bulunmaktadır. Bu madde hükümlerine göre 3 üncü maddede belirtilen temel ilkelere aykırı olarak bilirkişilik faaliyetinde bulunulması durumunda, ilgili bilirkişi sicilden ve bilirkişilik listesinden çıkarılabilmekte, ihlalin niteliğine göre ise sicilden ve listeden çıkarma yaptırımı yerine uyarma veya bir yıla kadar geçici süreyle listeden çıkarma yaptırımı uygulanabilmektedir.
 
Mahkeme ihbar yazısı, dosya kapsamı, bilirkişi savunmaları ve mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Yargılamaya konu dosyada bir başka dosyanın veya konunun "bekletici mesele" yapılması gerektiği şeklindeki görüş ve düşüncelerin hukuki nitelendirme ve değerlendirme kapsamında bulunduğu ve bir konunun "bekletici" mesele yapılıp yapılmayacağının takdirinin mahkeme hakimine ait olduğu, bilirkişilerin mahkemesine sundukları raporu birlikte imzaladıkları ve bilirkişilerden her hangi birisinin raporun tamamına veya bir kısmına yönelik muhalefet şerhinin bulunmadığı ve bu şekilde bilirkişilerin 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunun 3/2 maddesinde yazılı “Bilirkişi raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz” temel ilkesini birlikte ihlalettikleri, ihlal edilen kuralın niteliği ve sonucu ile dosya kapsamı dikkate alındığında “bilirkişilikten çıkarma” yaptırımının bu aşamada ağır bir yaptırım olacağı, aynı Kanunun 13/2 maddesi uyarınca bu yaptırım yerine dosya kapsamı, ihlal edilen kuralın niteliği ve bilirkişilerin savunması dikkate alınarak "uyarma" yaptırımının yeterli olacağı kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."